İçeriğe geç
Yapının Özgeçmişi

Adile Sultan Sarayı olarak tanınan binanın ilk kez hangi tarihte, kimin tarafından, hangi mimara yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Binanın yeri, tapu kayıtlarına göre Sultan I. Mahmud ile Şeyh-ül İslam Vani Mehmet Efendi vakıflarındandır; önemli bir kısmının zamanla değişik kişilere geçtiği anlaşılmaktadır.

Başbakanlık arşivindeki belgelere göre, 1828 yılında Kaptan-ı Derya Halil Rıfat Paşa’ya ait olan binayı Sultan Abdülmecid 25 bin altına satın almış; Sultan Abdülaziz ise, 1870’li yıllarda Balyan Ailesi’nden mimarlara onarımını yaptırtıp kızkardeşi Adile Sultan’a yazlık saray olarak vermiştir.

Saray, 1899’da Adile Sultan’ın ölümü üzerine Hazine’ye geçmiş ve bir bekçinin yerleştirilmesi suretiyle korunmasına karar verilmiştir. Bakımsız kalan sarayın onarılarak Türkiye’nin ilk yatılı kız lisesine dönüştürülmesi, Kandilli Adile Sultan İnas Mektebi (Kandilli Kız Lisesi)’nin açılmasıyla ancak 1916 yılında gerçekleşebilmiştir.

Kandilli Kız Lisesi öğrencilerinin 70 yıl eğitim ve öğrenim gördüğü saray, 7 Mart 1986 günü bir yangın sonucunda dört duvar halinde kalmış; eski mezunların çabalarıyla restore ettirilerek 2006 yılında Sakıp Sabancı Kandilli Eğitim ve Kültür Merkezi olarak yeniden yaşama geçirilmiştir.

Kandilli’de Boğaziçi’ne hakim bir tepeye yerleşmiş olan saray, dikdörtgen planlı bir yapıdır; doğu-batı ekseninde kayalık bir zemine oturmaktadır. Karadeniz’e bakan kuzey cephesinden üç katlı, Marmara Denizi’ne yönelen güney cephesinden ise iki katlı olarak algılanmaktadır.

Yapı strüktürünün kagir duvarlardan oluşması, yangının olumsuz etkilerine karşı plan şemasının bozulmadan günümüze ulaşmasını ve aynen muhafaza edilebilmesini sağlamıştır.

Saray Batı, Doğu ve Merkez olmak üzere üç bölümden oluşuyordu:

Sarayın kuzey batısında yer alan bahçe içinde müştemilat olarak kullanıldığı sanılan tek katlı bir yapının izleri bulunmuştur.

Batıda sahil yolu üzerine saray mensupları için bir bina yaptırılmış, daha sonra satılmıştır. Sarayın bahçesi denize kadar iniyordu. Sahilde bir deniz hamamının bulunduğu ve ana binaya yol üzerinden geçen kapalı bir köprü ile bağlandığı söylenmektedir.

Kuzey cephesinde yer alan ve ayrı bir kapıdan girilerek merdivenle üst kata çıkılan büyük mermer sofanın kuzey ve güneyinde odalar yer almaktaydı. Sarayın güneyinde yer alan bahçelere buradan çıkılmaktaydı. İki kollu bir merdivenle çıkılan üst kat da aynı plana sahipti. Hamamın ve tuvaletlerin yer aldığı bazı hizmet bölümleri bu bölümün doğusunda bulunuyordu.

Batı cephesinde yer alan sarayın cümle kapısına iki kollu mermer merdivenle çıkılırdı. Girişte mermer bir taşlık ve iki yanda büyük odalar yer alırdı. Adile Sultan’ın ikinci katta bulunan özel dairesine de gene iki kollu bir merdivenle çıkılıyordu. Girişte her iki katın plan şemaları aynıydı. Bu bölümün güneyinde harika bir manzarası olan ve oval salondan da inilebilen küçük bir asma bahçe bulunuyordu.

İstanbul saraylarında genellikle görülen, haremlik ve selamlık olarak kullanılan simetrik bölümlerin merkez mekana bağlandığı şema burada da kullanılmıştı. Bu bölümde kuzeye ve güneye pencereleri olan büyük bir oval salon yer alıyordu. Geç rokoko üslubunda zengin bir bezemesi vardı. Eliptik tavanı taşıyan kolonlar yuvarlak gövdeli ve kompozit başlıklıydı.

Sarayın doğusunda yer alan ve Sıraevler Sokağı’ndan girişi olan sarayla da bağlantısı bulunan yapının eski işlevi bilinmemektedir. Bu bina saray okula dönüştükten sonra yemekhane ve laboratuvar olarak kullanılmıştır.